“Herkes kendi en iyisine ulaşabilir”

Bölüm 1

“Herkes kendi en iyisine ulaşabilir”

Kadın Milli Basketbol Takımı eski antrenörü Ekrem Memnun, kurduğu akademide sadece profesyonel sporculara değil, kendi performansını en iyi nasıl gerçekleştirebileceğini öğrenmek isteyen herkese eğitim veriyor.

Sizi hepimiz tanıyoruz ama siz kendinizi nasıl anlatırsınız?

Otuz yıldır basketbol antrenörlüğü yapıyorum. Her seviyede çalıştım; kadın, erkek. En küçük yaş grubundan en büyük yaş grubuna kadar, her seviyede. Head koç oldum, asistan koç oldum. Hayallerimin çoğuna ulaştım antrenörlükte. En gurur duyduğum şey; olimpik koç oldum. Bu mesleğe ilk başladığım gün hayalim buydu. Onu gerçekleştirme şansı buldum. İkinci hayalim, EuroLeague şampiyonluğuydu, onu da gerçekleştirdim. Kısacası ben otuz yıldır hayatını basketbola, insanların yapabildiklerinin en iyisini ortaya çıkarmaya adamış bir insanım.

‘Geriye dönüp baktığımda hayatıma en çok etki eden insanlar, antrenörlerim.’

Oyuncu da oldunuz mu? Oyunculuk kariyerinizin neresinde?

Evet oynadım ama çok erken yaşta ayrıldım. Antrenörlüğü ve insanlara bir şey öğretmeyi, onlardan bir şey almayı daha çok sevdiğimi gördüm. Belki de çok başarılı bir oyuncu olamayacağımı gördüm ve antrenörlüğe çok erken, daha 20 yaşında başladım. Oyunculuğumda çok şanslıydım. Çok iyi antrenörlerim oldu. Bugün hala onay alma ihtiyacı hissettiğim, hayatta bana bir sürü konuda ilham veren, gerçekten çok kıymetli, çok büyük antrenörlerim oldu. Geriye dönüp baktığımda hayatıma en çok etki eden insanlar onlar. Koçluğa da onlardan etkilenerek başladığımı düşünüyorum.

‘Vizyon belirlemek, merak etmek, beraber yaşamak ve beraber iş yapmak…’

Ne öğrendiniz onlardan?

Konsantre olmayı, vizyon belirlemeyi, merak etmeyi, soru sormayı, beraber yaşamayı, bir sorumluluk alıp bunu yerine getirmeyi, beraber iş yapmayı, takımda oynadığım arkadaşlarımda güven oluşturmayı ve bu güvenin gereğini yerine getirmem gerektiğini hep bu insanlardan öğrendim. Bunların bütün hayatım boyunca bana büyük faydası oldu. Geriye dönüp baktığımda, bunların hayatın ta kendisi olduğunu görüyorum.

Antrenörle olan ilişkiyi ayrı diyorsunuz…

Bir antrenörün oyuncusuyla bire bir yaşadığı ilişki hiçbir şeye benzemiyor. Benim kendi kızım var. Spor yapıyor ve yaptığı spor konusunda bir şey söylediğimde her ne kadar babası da olsam, onun için o konuda antrenörünün söyledikleri benim söylediklerimden daha önemli ve ben buna saygı duyuyorum. Hatta çok hoşuma gidiyor. Antrenörlerimiz, sporla ilgilenen insanların hayatında gerçekten çok önemli insanlar, çocukları hayata hazırlayan insanlar. Çocukların karakter gelişimi, doğru sporcu olmaları için bir şeyler yaparken aile çok önemli; ancak antrenörün de çok büyük bir rolü var.

‘Aether Academy’de öncelikle antrenörlere böyle bir destek sunmak istiyoruz. Çünkü antrenörler gerçekten kendilerini sürekli geliştirmek zorundalar; teknik olarak geliştirmek zorundalar, taktik olarak geliştirmek zorundalar. Ama en çok kişisel iletişimde geliştirmek zorundalar.’

Nasıl bir rol?

Antrenörün sporcuların karakter oluşumunda, vizyon belirlemede, stres ve kaygı yönetiminde, başka insanların fikirlerinden korkmamayı öğretmekte büyük görevi olduğunu düşünüyorum. Yani antrenörlerin kendilerini bu konuda geliştirip sporcularına bunu en iyi şekilde vererek büyük fark yaratacaklarına inanıyorum.

Aether Academy’de öncelikle antrenörlere böyle bir destek sunmak istiyoruz. Çünkü antrenörler gerçekten kendilerini sürekli geliştirmek zorundalar; teknik olarak geliştirmek zorundalar, taktik olarak geliştirmek zorundalar. Ama en çok kişisel iletişimde geliştirmek zorundalar. Yeni gelen sporculara, nesillere karakter oluşturmada, özgüven oluşturmada, korkuyu ortadan kaldırma, başarısızlıkla başa çıkmayı öğretme konularında antrenörün çok iyi eğitimli olması ve kendisini hep geliştirmesi gerektiğine inanıyorum.

Antrenörken ya da oyuncuyken eksik gördüğünüz şeyler nelerdi?

Antrenörlüğe ilk başladığımda insanları izliyordum, rakipleri izliyordum, oynanan maçları izliyordum. İddialı da bir tarafım var, ben daha iyisini yapabilirim diye düşünürdüm hep. O motivasyonla başladım. Başladıktan sonra bu işin sadece iki taktik, iki set, iki strateji olmadığını; antrenörlüğün bir yaşam biçimi olduğunu, bundan çok daha derin, çok daha önemli özellikleri kapsaması gerektiğini öğrendim. Sporculuk da öyleydi. Her konuda hep daha iyisi olabilir. Her konuya eleştirel yaklaşmak lazım.  Antrenörlük öyle bir iş ki, sayısız parametresi var. İnsanlardan bireysel performanslarını yukarı çekmelerini istiyorsun. Onlara yol gösterip alan sağlamaya çalışıyorsun. Sonra bunların hepsini bir takım içerisinde, etrafına çit örmeden, maksimumunu ortaya çıkarabilmesi için bir sürü insanın etkisi olduğu bir alanda, sahada oynayan beş kişi, oynamayan yedi kişi, kadroya girememiş üç kişi… Hepsinin aynı takımın parçası gibi hissederek, beraber, aynı fikir peşinde koşmasını sağlamak için çalışıyorsun. Sadece bir takım değil, bir kültür oluşturmaya çabalıyorsun.

‘Aynı amaç uğruna omuz omuza savaşır hale getirebilmek için bir kültür oluşturmak lazım; benim için en zevkli kısmı bu…’

Bu 24 saatlik bir iş…

Bu benim için iş değil; bir yaşam biçimi. Elinde bir grup, farklı background’dan gelen sporcu var; farklı dinler, farklı kültürler, farklı aile yapıları, farklı ülkeler… Hepsini bir araya gelip; aynı amaç uğruna omuz omuza savaşır hale getirebilmek için bir kültür oluşturmak lazım; benim için en zevkli kısmı bu. Yani bunun yapısını sağlam kurmak, bu kültürü oluşturmak, insanları bu kültürün bir parçası haline getirmek, aidiyet hissettirmek, ondan sonra da hep beraber maksimumu alıp gidilebilecek en iyi yere gitmek. Benim için antrenörlüğün tanımı bu…