EKONOMİ GAZETESİ YAZARI ÖMER KART’IN “SAYGI” BAŞLIKLI YAZISI
SAYGI
Kültürümüzde saygı, yalnızca bir davranış kuralı değil, toplumsal düzeni ve kuşaklar arası ilişkileri şekillendiren köklü bir değer olarak yaşar. Yaş ve makam hiyerarşisine gösterilen hürmetin “saygı” olarak adlandırıldığı bir kültürde öğretmen sınıfa girdiğinde ayağa kalkmak, “devlet büyüklerini” eleştirmemek, büyükler konuşurken araya girmemek gibi ritüeller bu anlayışın günlük hayattaki yansımaları olarak görülüyor.
Türkiye’de sporda saygı kavramı, takım kaptanına “abi”, antrenöre “hocam” diye hitap etmek, büyüklerin yanında haddini bilmek, sesini çıkartmamak gibi örneklerden, kısacası toplumun genel kültürel değerlerinden besleniyor Antrenörün, hakemin veya kulüp büyüklerinin sözüne değer verilmesi, takım disiplini açısından önemli bir avantaj yaratabilir fakat büyük–küçük ilişkisine dayalı saygı anlayışı, genç sporcuların fikirlerini rahatça dile getirememesi gelişimin önündeki engellerden biri değil mi?
Sporda saygı, sadece saha içi davranışlarla sınırlı değil. Başarı, yetenek, zaferlerin yanı sıra senin düşüncelerine ve kariyer mirasına değer verilmesi sporda en derin saygı biçimlerinden biri olarak görülür. 11 NBA şampiyonluğuyla hala kırılamayan bir rekorun sahibi olan Bill Russel (1934-2022), diğer bir basketbol öncüsü Tim Duncan (d. 1976) ile samimi bir röportajında şöyle anlatıyor: “Amerikan Beyzbol tarihinin ilk siyahi oyuncusu Jackie Robinson öldükten sonra (1919-1972) eşi telefonla aradı ve bana; ‘Jackie’nin en sevdiği sporcuydun, cenazesinde tabutunu taşıyanlardan birinin sen olmanı istiyordu’ dedi”. Russell Tim Duncan’a tüm telefon konuşmasını aktardıktan sonra, bir an sessiz kalıp, “ben de seni aynı şekilde görüyorum” diyor!
Aynı Jackie Robinson gibi Bill Russell da sadece sahadaki kazanımlarıyla değil, insani duruşu ve değerleriyle de adını tarihe yazdırmış bir karakter olduğu için, Robinson Russell’ı kendi değerlerinin simgelerinden biri olarak görmüş, ona duyduğu saygıyı ölüm sonrası bir mertebeye taşımıştı. 75 yaşındaki Russell’ın, bu mirası 33 yaşındaki Tim Duncan’a devretmek istediği an Tim Duncan’ın yüzünde oluşan şaşkınlık ve gurur ifadesi, sportif rekabetin yüklediği sınırları aşan bir saygı kültürünün net ifadesi olarak görülebilir.
Japon Futbol Milli Takımının, Belçika’ya dramatik şekilde elendikleri maçtan sonra soyunma odasını tertemiz bırakıp “Teşekkürler” yazılı bir not bırakması, sadece rakibe değil ev sahibi ülkeye ve futbol kültürüne de duyulan saygının göstergesi. Daha bireyci bir kültür olan Amerika’da oyuncuların koça ilk ismiyle hitap etmesi, takımdaki büyüklerin manevi ağırlığı net olarak hissedilse de kimsenin kimseye “hoca veya abi” dememesi saygısızlık olarak adlandırılmaz. Saygı yaşa veya hiyerarşik konuma göre değil, bireyin haklarına, performansına ve kişisel sınırlarına gösterilen özen üzerinden tanımlanır. 35 yaşındaki bir aday takımın baş antrenörü olurken, 70 yaşındaki tecrübeli bir antrenör onun yardımcısı olabilir.
Farklı kültürlerde farklı şekillerde gündeme gelen bu önemli değer, spor sektöründe hem fair play’i besleyen hem de kimi zaman sonuç odaklı baskılarla sınanan bir kavram olarak her zaman tek boyutlu, kusursuz bir erdem olarak karşımıza çıkmıyor. Maradona’nın ‘Tanrı’nın Eli’ golünde olduğu gibi, kimi olaylar bu kavramı tartışmaya açarak nerede başlar, nerede biter sorusunu gündeme taşıyor. Rakibe saygı, hakemi yanıltmamak ve oyunun dürüstlüğü İngilizler için ön plandayken, Falkland Savaşı rövanşı duygusunun olduğu bir ortamda, Arjantin halkı için bu değerler tamamen ikinci plandaydı. Maradona’nın “biraz Maradona’nın kafası, biraz Tanrı’nın eli” olarak tanımladığı bu gol ahlaki olarak aklanmasa da sadece Arjantinliler için değil milyonlarca sporsever için bir kahramanlık hikayesi olarak görülüyor.
Kültürümüzdeki saygı anlayışının güçlü duygusal bağlar yarattığını ama aynı zamanda eleştiri ve bireysel ifade özgürlüğü açısından sınırlayıcı olabileceğini söyleyebiliriz. Ülkemizde sporda saygıyı, güçlü bir potansiyele sahip ama sınavı devam eden bir değer olarak görüyorum. Kültürel olarak “büyüğe hürmet” ve “vatan sevgisi” gibi derin kökleri var ancak modern sporun gerektirdiği karşılıklı empati, kurallara sadakat ve duygusal denge konusunda hâlâ gelişime ihtiyaç duyuluyor.
Rakibe ve oyuna saygı, hakeme saygı, vatana saygı, geleneksel hiyerarşi ve ritüeller ülkeden ülkeye değişip modern şehir yaşamında esnekleşse de “insana insan olduğu için değer vermek” anlayışı hâlâ temel referans. Bugün genç kuşaklar saygıyı, tek taraflı bir itaat değil, karşılıklı anlayış ve empati olarak yorumlama eğiliminde. Gerçek ilerleme, bu saygıyı yalnızca büyüğe hürmetten çıkarıp, rakibe, kurallara, oyuna ve hatta eleştiriye alan tanıyan karşılıklı bir ilişkiye dönüştürmekle mümkün olacak.
KAYNAK: ÖMER KART / EKONOMİ GAZETESİ